Yüksek Katlarda Yaşamak: Gökyüzüyle Yakınlık mı, Toplumdan Uzaklık mı?
- Svd

- 11 saat önce
- 2 dakikada okunur
Modern şehirlerin gökyüzüne uzanan siluetinde, insanın da hayalleri yükseldi.
Her yeni proje biraz daha “yüksek” olmalıydı — manzaralı, sessiz, konforlu.
Ama bir noktada şu soru beliriyor:
Yüksek katlarda yaşamak, gerçekten bir ayrıcalık mı; yoksa görünmeyen bir izolasyon biçimi mi?
Gökyüzüne yakınlaştıkça, şehirle bağımız zayıflıyor olabilir mi?

Yüksekten Bakmanın Cazibesi
Yüksek katların sunduğu ilk şey: manzara.
Uzaklaşma duygusu burada bir avantaja dönüşür.
Trafik sesleri kaybolur, kalabalık küçülür,
ve insan kendini bir nebze “üstte” hisseder.
Bu yükseklik hissi, psikolojik olarak kontrol ve güven algısını artırır.
Birçok kişi bu yüzden yüksek katı tercih eder —çünkü yukarıda olmak, görünmez bir ayrıcalık duygusu yaratır.
Ancak... Yükseklik Aynı Zamanda Mesafedir
Gökyüzüne yaklaştıkça, insandan uzaklaşırız.
Komşuluk kültürü zayıflar, sokak sesi kaybolur,
şehrin canlı dokusuyla temas azalır.
Asansörle başlayan her gün, insanı toplumdan yukarı çeker.
Binalar yükseldikçe, şehir artık yatay değil;
izole kutucuklar haline gelir.
Oysa insanın doğası yataydır — dokunmak, görmek, birlikte olmak ister.
Antalya Perspektifi: Manzaranın ve Yüksekliğin Çelişkisi
Antalya’da yüksek katlı yaşam genellikle deniz manzarasıyla özdeşleşir.
Ancak paradoks tam burada başlar:
Denize yakın oldukça, denizden uzak yaşarsın.
Manzara seyirlik olur, dokunulmaz.
Oysa Antalya’nın kimliği, gökyüzüne değil; ufka aittir.
Bu yüzden şehirdeki dikey yapılaşma, sadece estetik değil — kültürel bir kırılmadır.
Psikolojik Etki: Sessizliğin Ağırlığı
Yüksek katlarda ses daha azdır, ama sessizlik daha derindir.
Bu durum bazı insanlarda huzur, bazılarında yabancılaşma yaratır.
Toprakla bağ kopar, doğanın sesi ulaşmaz,
ve insan bir süre sonra “bulutların içinde yalnız” yaşamaya başlar.
Balkon bile çoğu zaman gökyüzüne açılır ama hayata kapanır.
Gayrimenkul Değeri ve Yaşam Kalitesi Dengesi
Yüksek katlar her zaman daha değerli satılır —ama bu, yaşam kalitesinin de yüksek olduğu anlamına gelmez.
Gerçek değer, insanın yaşarken nefes alabildiği dairelerdedir.
Güneşin açısını, rüzgârın yönünü, gökyüzüyle birlikte zemini de düşünmek gerekir.
Yükseklik bir tercih olabilir;
ama yaşam, hâlâ yatayda yaşanır.
Sonuç
Yüksek katlarda yaşamak, gökyüzüne yakınlaşmaktır belki,
ama aynı zamanda toprağın sesini duymamaktır.
Bir şehirde insanı mutlu eden şey yükseklik değil;
denge ve bağlantıdır.
Yukarıda yaşamak ayrıcalık olabilir — ama bazen, fazla yüksekte olmak insanı görünmez kılar.
🔗 Daha fazla içerik için: sevderengayrimenkul.com/blog



Yorumlar